Çerçevesiz Resim Bedensiz Ruh Gibidir...
Van Gogh
Rönesans'la, sanatın doğrudan ulaştığı dönemde başlayan çerçevenin hikayesi, belki de insan gözünün bu ihtiyacından doğmuştur. En yalından en gösterişlisine kadar her çerçeve, içine aldığı, sınırladığı alan kendisinden bir şeyler katar. "Çerçeve resmin ruhunu yansıtır," şeklinde yaygın görüş de bu bakışı destekliyor aslında.
Önceleri katedral, kilise ve sayar yapılarında prestij sembolü olarak kullanılan çerçeve, giderek konutlara kadar taşınmış. Osmanlı dünyasında da Avrupa'daki resim geleneğinin bir devamı olarak padişah portrelerinin yaptırması, İstanbul'da çerçeveciliğin başlangıcını işaret ediyor.
Her şeyden önce çerçevelenecek malzemeyle çerçevenin uyum içinde olmasına dikkat etmek gerekiyor.
Çerçevelenecek malzemenin veya eserin hangi yüzyıla ait olduğu, üslubu, içeriği, kısaca iyi tanınması
sözü edilen uyumu sağlamaktaki ana kriterlerin başında geliyor. Malzemenin karakteri çerçeveye yansıdığı zaman ortaya çıkan sonuç, özgün bir kimlik kazanabiliyor. Başlı başına dekoratif bir unsur olan çerçevenin, yapıtının önüne geçmesi de uyumu sağlayan bir diğer etken. Bu noktada çerçeve ne yapıtı boğmalı, ne de yetersiz kalmalı.
Çerçeveleme sırasında kötü tutkal kullanılmamalı; kötü tutkal zamanla ön yüzeye kusacağından esere zarar verebiliyor. Bunların yanı sıra hat sanatının uygulandığı eski bir kağıt çerçeveye alınırken, yüzeyine camın değmemesi çok önemli. Yapıt ve cam arasında boşluk bırakmak gerekiyor. Yine orjinal bir resim çerçevelenirken, rasgele bir karton seloteybe başvurulmaması gerekiyor. Çerçeveler özellikle eski eserlerde kullanılırken önemli bir konservasyon malzemesidir. Bilinçli yapılmış bir çerçeve sayesinde yapıtı korumak ve ömrünü uzatmak mümkün.