Neoklâsisizm her ne kadar Avrupada yayılma alanı bulmuş olmakla beraber, belli bir süre sonra, sanat dünyasını tatmin etmeye yetmemiştir. Romantizm, duygunun akla, düş gücünün katı çözümlemelere üstünlüğünü savunan bir sanat akımı olarak ortaya çıkmıştır. Romantiklere göre, insan hayallerine özgürlük tanınmalı, sanatçılar kendilerini istedikleri gibi ifade edebilmeliydi. Yapılan eser, onu yapan sanatçının karakterini ve iç dünyasını yansıtmalıdır. Klâsisizmdeki ölçü, kural ve ideal güzellik, Romantizmde yerini karaktere bırakmıştır. Bu değişikliği gerçekleştiren Romantik ressamlar, figürlere istenilen ifadeyi kazandırmak için çizgileri aşıp, biçimleri renk kitleleriyle ortaya koymaya çalışmışlardır. Romantizm, XVIII. ve XIX. yy. da büyük çapta tutulmuş, Francisco de Goya (Françesko do Goya), Theodore Gericault (Teodor Gerikult), Eugene Delacroix (Ojöni Dölakr) gibi önde gelen temsilciler pek çok eser vücuda getirmişlerdir Resim: - Goya - S. İsidronun Hac Gezisi adlı tablosundan ayrıntı.
Francis Goya
Konuların seçimi ve renklerin kullanılmasındaki tutumuyla, Goya, modern resme yakınlaştırılmaktadır. Romantizm , manzara ressamlığının da önemini artırmıştır. Neoklâsiklerden bütünüyle kopup Romantizme yönelen J.B. Camille Corot (1796-1875), dönemin ünlü peyzajcısıdır. Bağlandığı şey, manzaranın an atmosferi, gök yüzünün saydamlığı, tabiatın iç açıcı renkleridir. O da diğer Romantikler gibi sanatında duygularına öncelik vermiş, sanat için sanat yapmıştır. Manzara resmine önem veren sanatçılar Barbizon yakınlarındaki ormanlara giderek resim yapmışlardır. Böylece 1830 Ekolü de denilen Barbizon akımının doğmasına yol açılmıştır. John Constable (Con Konstıbıl), W. Tur-ner (1775-1851), R. P. Bonington (1802-1882), Theodore Rousseau (1812-1869) önde gelen manzara ressamları arasındadır .